Hayat Dediğin... Dördüncü Gün
- Bu sabah yağmur var İstanbul'da…
Yağmur yağdı dün gece. Nedense sen geldin aklıma. Ya da senler veya sizler. Her birinizden birkaç anı. Anılar hep bulanık. Net bir yüz yok. Olsun da istemedim. Tek birinizi hatırlayıp, ciğerlerim efkâr dolsun istemedim. Kimseyi özlemek istemiyorum artık. Kimsenin arkasından gözyaşı dökmek istemiyorum. Çalsın sazlar en kuytusunda ruhumun, ben sizi hatırlamak istemiyorum. Bırakın peşimi ne olur, yalanlarınızı da duymak istemiyorum.
Belki de bu kadar yeter demeliyim, kim bilir? Bunun da bir sonu olmalı. Son dediğin şey bambaşka bir başlangıcın bir adım öncesinden ibaret değil mi zaten? Hangi başlangıçtan ders aldın hayatın boyunca da bu son adımının sana bir şeyler getirmesini bekliyorsun?
Hissiyatsızlık demiştim hatırlıyor musun sözlerimin başında. Her şeye karşı, herkese, her duyguya. Seviyormuş gibi yapıyorum. Değer veriyormuş gibi, özlüyormuş, onunlayken mutluymuş gibi, bana iyi geliyormuş, onunla bir ömür yaşayabilirmiş gibi yapıyorum. Yapamam bunu en iyi sen biliyorsun. Denedim aslında, bunların hepsinin gerçek olması için denedim.
En son seni ağlarken ya da dur, ne en sonu, ilk defasında da aynıydı. Seni ağlarken ilk gördüğüm zamanı hatırlıyorum. Hiç böyle hayal etmemiştim. İçimde fırtınalar kopar sanırdım. Bir damla gözyaşına dünyayı yıkmalıydım. Ulan ne beş para etmez adamsın diye kendime kızardım. Sonra sımsıkı sarılıp, özür dilerdim. Diledim defalarca özür diledim. Senden, yaptıklarımdan, yapamadıklarımdan, anlatamadıklarımdan, anlayamadıklarımdan. Sen ağlarken, sana bakıyorken, ruhumun erimesi gerekiyordu. Hiçbir şey hissetmedim. Hala da hissetmiyorum.
Her an, her saniye aklıma kazılı o soru. Bir daha beni öyle sevmeyecek misin? Beni bir daha hiç sevmeyecek misin? Ne zaman vaz geçmiştin benden. “Onsuz da olur”, ne zaman kurdun bunu kafanda ilk defa? Ne zaman daha az anlamlıydım senin için?
Bir daha çıksan karşıma, sarılmak… Hayır, durun. Sana sarılırken hep onlar vardı aklımda. Şimdi sen yokken, sana sarılmak, niye bu kadar çekici geliyor? Oysa onlara sarılırken defalarca, aklıma hiç gelmemiştin.
Senle yürüdüğüm yollara bakındım geçen gün. Biraz yürüsem, yürüsek tekrar. Yalpaladım önce. Bir adım ve bir adım daha, sonraki her adım bin bir küfür, kıyamet. Nefret. Siz hiç nefretinizle, kin dolu, bağıra çağıra, haykıra haykıra, dedim ya bağıra çağıra, ama avazınız çıkana kadar, ağzınızdan köpükler saça saça ağladınız mı?
Ben ağlamadım. Hiç birinizin ardından ağlamadım. Ben ağlasam bu şehir ağlardı, ya da öyle bir şeydi o şarkı. Sokakları siz kokardı. Kokular hafifçe çiseleyen yağmura karışırdı. Yağmur saçlarıma yağardı. Her biriniz için tekrar tekrar, sırılsıklam ıslanırdım. Sonra koşar yine sana gelirdim, beni eskisi kadar seveceğini bilseydim.
Bazen sizi hiç anlamıyorum.
Aslında anlamak da istemiyorum.
Yaşamadığınız şeyleri yargılamamayı ne zaman öğreneceksiniz? Her hikâye, içinde kendi sebeplerini ve sonuçlarını barındırır ve kendine ait kahramanlarıyla yaşar. Olanlar sadece onları ilgilendirir. Sırf siz öyle düşünüyorsunuz diye ya da sırf sizin içinde bulunduğunuz kültür size onu zamanında yaftaladığı için siz de başkasına bunu yapabilme hakkını kendiniz de nerden bulabiliyorsunuz? Size ne benim hayatımdan?
En acımasız sözleri sıralamak ne kadar kolay değil mi? Size ait olmayan hakkında konuşmak. Sizi hiç ilgilendirmeyen, söz sahibi dahi olmadığınız yaşamlar hakkında konuşabilecek, yorum yapabilecek kadar mı tanrılaştırdınız öz benliğinizi. Yanlışlarınız yüzünüze vurulduğunda sinirden avurtlarınızı şişirip, yanaklarınızı ısırdığınızı ne çabuk unuttunuz?
Benim kötü olmam, yenilmem, başaramam niye bu kadar önemli sizin için. Kendi başarılarınızla başkalarına örnek dahi olmaktan acizken, benim başarısızlığım üzerinden kendinizi mi tatmin ediyorsunuz? Yoksa vicdani yalnızlığınızla baş başa kaldığınızda, ne olacak “O DA” yapamadı zaten mi diyorsunuz?
Her yaşanmışlık anlamlıdır, değerlidir oysaki. Nasıl olman gerektiğini öğretebilecek kadar, seni geliştirebilecek kadar faydalı olmasa da nasıl daha kötü olmaman gerektiğini barındırıyordur köşe taşlarında.
Ve arkası yarın…
Comments powered by CComment