Döğüşüm

Memduh’tur benim adım ve sadece 26 yaşındayım. Sporu çok severim, özellikle ata sporumuz olan bir baltaya sap olamama. Babam da böyleymiş benim hatta ve dahi dedeme de “işe yaramazların Samsa” derlermiş. Boş adamın boş kalfası, sorumsuzluğun göbek adı, vasıfsızlığın harman olduğu beden. İşte tam karşınızda. Görseniz bir sokak başında, suratıma bakmayacağınız kadar vasıfsız, yaralı bir parmağa işemeyecek kadar hayırsız, bir sonraki gününün ne olacağını düşünmeyecek kadar umarsız, kim bilir yaşamaması, yaşamasından daha hayırlı olacak biri işte.

Hayatınızın birkaç saniyesine mevzu bahis olmamı bırakın, bir nefes duraksamanıza virgül niyetine kullanmayacağınız ben, Memduh, size başımdan geçenleri anlatacağım. Yalansız, dolansız. Belki biraz mübalağa sanatına yer verebilirim kelimelerimde. O kadar da olsun canım. Her hikâye, sahibinden birkaç süslü ve bir o kadar da abartılı kelime içermese, tadı mı olur hiç anlatmanın.

Uyuyamadığınız geceler olmuştur illaki. Düşleriniz, kâbuslarınız. Biz de boş adam değiliz. Hem uyur, hem horlar, hem de rüya görürüz. Ne sandınız? Hem hayal kurmak için kimsenin para istediği de yok zaten, rüyalar desen selsebil. İşte öyle gecelerden biriydi. Hava sıcak, boğucu, bunaltıcı, gölgede 45 derece falan. Evde klima ne arar. Üstümde bir aklet, bir don. Uyumaya çalışır buldum kendimi. Benim kendimi bulduğum anlar öyle çok fazla değildir ha, değerini bildim. Buldum da uyudum.

O sabahtı, evet o sabah, her sabah gibi ama bambaşka bir sabah. Bilmiyorum ki her zamanki gibi bir sabahtı belki de. Benim gibilerden olmak zordur. Siz bilmezsiniz. Her sabah aynı gelir insana. Aynısının laciverti ve belki kahverengisi biraz da grisi. İşte öyle bir sabahtı. Bunaltıcı düşlerimden uyandığımda, kendimi uçsuz bucaksız, devasa bir tarlada yeşil, hem de yemyeşil, sulu mu sulu bir hıyara dönüşmüş olarak buldum.

Durun ya hu, teşbihi hikaye yapmışım, sallıyormuşum diye gülüp geçmeyin hemen. Dinleyin biraz. Sabredin. Bu da benim döğüşüm olacak. Döğüşe, didişe, kelimeleri eğe büke, bazen biraz caka satarak, bazen de sattıklarımdan yola çıkarak, yola çıktıklarımı, yolda bırakarak, sonunda benim de galip gelebileceğim, benim döğüşüm olacak.

Uyandığında kendini hıyar olarak bulan herkes kadar şaşırmıştım tabi ki de. Çok iyi hatırlıyorum. Rüya olduğunu sandım önce, kendimi çimdikledim. Acı vardı acı. Rüyadır, tekrar uyanırım belki diye zorladım kendimi biraz daha uyumaya. Uyandım baktım hala hıyarım. Tekrar, tekrar, tekrar her seferinde aynı sefil hıyar benle uyanmak ne demek bilir misiniz?

Önce sağıma baktım, sonra soluma belki de tam tersini yapmışımdır. Yukarıya ve aşağıya bakmış olma ihtimalim bile var. Zira hiç öğrenemedim hangisini hangisi olduğunu. İlk defa yalnız olmadığımı gördüğüm an oydu sanırım, ucu sonu görünmeyen tarlalar hıyarlarla doluydu, hıyar olduğunun bilincinde hıyarlarla.

Ne olduğunu bilmek ne güzel nimet Allah’ım.

İlk onunla tanıştım, Müslüm. Hemen yanı başımda, tarlanın gediklisi, hıyarın dik âlâsı, önde gideni. Hey millet! Cacık yapılacak dense, hemen tuzlanarak, koşacak kadar özüne, hıyarlığına sadık Müslüm. Anasının, atasının tohumu bu topraklarda atılmış Müslüm. Tarlanın yerlisi Müslüm. Yedi göbekten hıyar oğlu hıyar Müslüm.

 

 

Ve arkası yarın…

Comments powered by CComment